31 Ocak 2018 Çarşamba

Problemin seni nerede bulduğu belli olmuyor

Dışarıdan yiyecek bir şey söylerken artık gerçek anlamda tiksiniyorum. Dün akşam işten çıktıktan  sonra kendimi çok yorgun hissettiğim için abim ve benim için yemeği dışarıdan söylemeye karar verdim. Fast food ürünleri hayatımızdan eskisi gibi çıkarmaya karar verdiğimiz için ev yemekleri odaklı bir internet araştırmasından sonra abim eve gelmeden önce arayıp ona ne yiyeceğini söyleyip oturduğum semtin çok da uzağında olmayan bir yerden ev yemeği sipariş ettim. Sipariş gelmeden abim geldi ve üstünü değiştirmek için odasına girdi. O sırada ben de yorgun olsam da her gün için rutine oturttuğum çello çalışmama geri döndüm. Bir süre sonra telefonum çaldı ve bir çocuk siparişin geldiğini ama kapıyı açan olmadığını söyledi, ben de kusura bakmayın diyerek koşarak evin kapısını açtım. Siparişleri getiren çocuk apartmana bir şekilde girmiş olduğu için ben kapıyı açar açmaz karşımda belirdi ve beni korkuttu. Başta özür dilerim korkutmak istemezdim falan dedi daha sonra benim ödemeyi yaptığım sırada "evden sesler geliyordu, siz mi çalıyorsunuz? Yalnız mı yaşıyorsunuz?" gibi sorular sormaya başladı. Özellikle yalnız mı yaşıyorsunuz sorusuna cevap vermeden çocuğu geçiştirdim ve kartımı bana vermesini bekledim ama çocuk 1 dakika bile sürmeyecek bir işlemi bir türlü alamadığı için nakit vermeyi teklif ettim. Çocuk da o arada "yok yok internet biraz yavaş" dedi ama bu sefer gerçekten rahatsız edici bir bakış atmaya başladı. Sinirli bir iç çekip nakit ödemeyi tekrar teklif ettim o arada da abime seslenip cüzdanının nerede olduğunu sordum. Abime normalde ismiyle hitap ettiğim için ona o şekilde seslenmiş olmama şaşırsa da yanıma gelip adımın karşısına geçti. Nasıl oluyorsa bir türlü ödeme alınamayan pos cihazı o anda ödeme alabilmeye başladı. Benimle kapının önünde dakikalarca ödeme alamasa da abim gelince anında hızlanıp gitti çocuk. Kapıyı kapatınca abim yemeklere odaklanıp "yemekler sözde senden olacaktı, az kalsın bana kitliyordun" diyerek kendi çapında espri yapmaya başladı. Ben de "çocuk beni rahatsız ettiği için seni çağırdım" dedim. Abim o an sulu yemek kabını yere düşürüp küfür eşliğinde kapıya koştu. Sanki çocuk hala orada olabilirmiş gibi bir anda harekete geçti ama kimse olmayınca bana dönüp bağırmaya başladı neden söylemiyorsun diye. Daha sonra telefonu eline alıp o sipariş verdiğimiz yeri arayıp çocuğu şikayet etmeye başladı. Sinirini atamadığı için bana da sataşmış olsa da en sonunda durup yanına çekti beni iyice ve evde tek olduğum sürece dışarıda yemek söylememi yasakladı... Hayır sanki bu duruma bu bir çözümmüş gibi... Ona tabi yalnız yaşarken de bunun gibi şeylerin başıma geldiğinden bahsetmediğim için sakin duruşumu şok olmama verdi. Aslında bir bilse şoktan değil alışkanlıktan artık tepki vermiyorum böyle tiplere ama nereden ne şekilde bir insan çıkacağı gerçekten belli olmuyor. Sinirlensem, küfürler etsem elime bir şey geçmiyor ama biliyorum ki çocuk kendi telefonuyla beni rahatsız etmeye kalkarsa numarası da elimde var çalıştığı yer de, anında soluğu Çağlayan ya da Kartal adliyesinde alacağım kesin. 

28 Ocak 2018 Pazar

Pazar kahvaltısı

Abisiyle ikiz gibi büyümüş biri olarak bir süredir aslında onu hiç tanımadığımı fark etmeye başladım. Aynı şeyi o da düşünüyor olacak ki bu sabah kahvaltı hazırlarken de kahvaltı ederken de birbirimize kendimizi daha çok açtık. Normalde oturup sohbet eden, ortak arkadaşlarla dışarıda gezen hatta bazı ortamlarda abi kardeş olduğumuz bilinmeden zaman geçiren bir çiftiz ama neredeyse 25 yaşıma geliyor olsam da abim benim kafamdaki adam olmayabiliyor. Günlerdir herhangi bir şey için tartışıyor olmamız değil tabi bunu fark etme sebebim, bu sabah kahvaltıyı birlikte hazırlamaya karar verdiğimiz andan itibaren abim normalde duyduğum istekleri dile getirmedi. İlk olarak benim elim kahveye gitti çünkü liseden beri ben sabahları kahve içerim hatta abim de içerdi benimle birlikte. Bu sabahsa benim elim kahveye onun eliyse çaya gitti. Doğal olarak şaşırdım ve "çay mı çekti canın?" diye sordum. "Yo, ben sabah çay içiyorum ilk, sen içmiyor musun?" diye sordu. Yani birbirimizle ilgili gerçeklere hakim olmayan tek kişi ben değilmişim. Ben her sabah benim hazırladığım kahveyi abimin içtiğini düşünürken o her sabah önce bir bardak çay içer daha sonra benim yaptığım kahveyi içermiş o da ben onun için de hazırladığım içinmiş. Yoksa sabah sabah kahve içmek aklına gelmezmiş ve o da sanıyormuş ki ben de sabah bir çay içtikten sonra ayılmak için kahve içiyormuşum. Oysa ben kalktıktan sonra bir saate yakın bir şey yiyip içemem, içtiğimdeyse kahve içerim. Zorunlu değil tabi ama kendi evimde ilk olarak içtiğim şey kahvedir. Burada ilk karşılıklı bir şaşırdıktan sonra yiyecek bir şeyler hazırlamaya başladık. Yumurtaları dolaptan çıkarıp tam kırmaya yelteniyordum ki bu sefer de "ben aslında löp seviyorum, omlet değil" dedi. 25 yıllık hayatımda ben annemin hiçbir pazar kahvaltısında löp yumurta yaptığını hatırlamıyorum doğrusu ve abim de o şekilde sevebileceğini düşünmemiştim hiç... Dönüp gülerek "bunu annem biliyor mu?" dediğimde "aslında biliyor da kendisi de sen de öyle sevdiğiniz için yapmıyor" dedi. Yani çocuk olayın farkındaymış da ben hiç dikkat etmemişim. Daha sona küçük tavalarda ikimize ayrı ayrı hazırladım yumurtayı ve bu sefer de ben "aslında sen sevmiyorsun diye ben yumurtaya pul biber koymuyordum, bilsem ayrı yapar koyardım" dedim. Konuşma boyu sürekli birbirinden bağımsız bilgiler ortaya atıp "hmm..." dedik durduk birbirimize. Sözde aynı evde yaşıyoruz ama şimdiye fark etmediğimiz küçük büyük birçok şey var. Aslında büyük sadece bir şey vardı ki bunu fark edip dile getiren kişi abimdi. Konu da benim Komşu çocuğuna olan ilgim! İyi çocuk Cha dedi onun için ve sevgilisiyle de kötü olduğunu söyledi. İlgimi reddetmedim ama nereden anladığını sorduğumda yıllardır elime almadığım çelloma nasıl bir anda aşkla bağlandığımı gördüğünü söyledi. Derslere ilk başladığımdan çok daha büyük bir şevkle hareket ettiğimden, evden çıkarken karşı kapıyı izlediğimden bile bahsetti. Yetmedi benim moralimin bozukluğu, dışarıya belli etmemeye çalıştığım halde belli olan depresif halimin sebebini onlar bir akşam içmeye çıktığında kız arkadaşından bahsetmesiyle anlamış. İyi dedim o an ağzından bir şey kaçırmamışsın o kafayla. İhtimal vermezmiş benim ondan hoşlanacağıma, gözünde çok olgun bir kadınmışım ve kendisine bir abla güveni veriyormuşum... Bazen benim de moralimin bozuk olduğunu anlayıp hayatımda biri olduğundan şüpheleniyormuş hatta ama kesinlikle kendisine karşı bir şey hissetmem mümkün değilmiş. Nasıl bu konuya geldiler çok merak ediyorum demek isterdim ama asıl merak ettiğim ben onun gözünde nasıl bu derece büyüdüm. Tamam, çocukça konuşmaları ya da hareketleri olduğunda dalga geçerek bunu dile getiriyorum ya da bir konuda yardım istediğinde elimden geleni yapıyorum ama normal değil mi? Tanıştığımızdan bu yana geçen zamanda bu çocuk nasıl oldu da bu kanılara vardı asıl merak ettiğim konu bu artık. Oysa o bana tek adım atsa ben ona koşmaya hazırdım ne diye beni o kadar uzağa koydu ki?

23 Ocak 2018 Salı

Neler mi oluyor?

Bugün bloga bir bakayım dedim yine uzak kaldım diye ve ne mi gördüm? 10 Gündür yokum ortalarda... Sebebi de çok dile getirmek istemesem de Komşu çocuğu. Çocuğun bir suçu ve bana karşı bir yanlışı yok diye dövmek istiyorum. Kendisinden bir türlü nefret etmeyi başaramadım anlayacağınız. Şu sürede de sürekli kendime ilgilenecek bir şeyler buldum. Bunların başında kitap okumak, film izlemek, koşuya çıkmak -ki son zamanlarda baş gösteren buz gibi havalar yüzünde zatürre olacakmışım gibi geliyor- bir de kendimle oyalanmak oldu. Bunca zaman boyunca kendime "zaten zamanım yok, izleyemem" diyerek almadığım Netflix üyeliğini aldım ve karşıma o anki ruh halime göre ne çıkarsa izler bir haldeyim. Koşu ve yürüyüşlerim plansız olarak yine o anki isteğime göre gelişiyor ki geçen gün üzerimde dar bir elbiseyle 12 km kadar bir yürüyüş yaptım. Bu gidişle toplu taşımayı hayatımdan komple çıkaracağım, bilmiyorum sonu ne olur. En son yaptığımsa yeni makyaj malzemeleri ve yeni saçımı kamuya açmış olmam. Normalde tenim fazla beyaz olduğu için bunu bir şekilde kapatan tonlarda makyajlar yapardım ama şimdi tamamen kendi rengimi ortaya çıkaran şeyler kullanmaya başladım ve saçım da aslında sürekli kestiriyor olsam da normalden biraz daha kısa ve bakır kahveden şarap kızılına girmiş olmuş. Abim rengini çok beğendi ama boyu yüzünden yüzü biraz düştü. Ona göre yakışsa bile yakışmıyormuş kısa saç... Artık o nasıl bir tabirse. Neyse, kısaca çocuğu düşünmeyeceğim diye kendime yapmadığım şey kalmadı. Bu süreçte aslında işle ilgili de hiç iyi duyumlarım olmadı ama bana sorarsanız hiç önemli şeyler değillerdi. Mine'ye hiçbir şey söylemeden önümüzdeki ay için binlerce plan bile yaptım. Konserler olsun, oyunlar olsun birçok şey için biletleri aldım bile ama onun henüz haberi yok. Günleri yaklaşınca kızın yanında bitip "hadi şuraya gidiyoruz, blabla'nın konseri var" diyeceğim. Neyse ki bu tür şeylere açık bir insan da gelip bana "bu nereden çıktı Cha" demez ya da gelmemezlik yapmaz.

Son zamanlarda aynı zamanda annemin eve gelmiyor olmasını dert etmeye başladım. Kadın kilometrelerce uzağımızda ve yalnız... Yanına gideyim desem oradan işe gidip gelmem imkansız gibi bir şey çünkü zaten evden oraya gitmem otobandan yol boşken bile 45-50 dakika falan. Toplu taşımanın oraya son saati zaten diğer yerlerinki gibi saçma. Dün bir aradım ne yapıyor diye kadın anında "tatil yapıyorum Cha, siz olmadan zaman geçiriyorum" diyerek nispet yaptı. Sıkılmıyor musun diye sordum ama sıkılmıyormuş. Oğlunun evi ne hale getirdiğini görse muhtemelen kalpten gider ama. Salonu bir görseniz... Adam gitmiş çamaşır makinesinde çıkan her şeyi askılığa asmak yerine masa, sandalye ve koltuk tepelerine sererek kurutuyor. Aslında bu huy yeni çıktı diyebilirim çünkü geçen gün ilk defa yaptı. Fark etme şeklim de oldukça acınası ama o 12 km yürüdüm dediğim gün var ya, o gün merdivenleri de çıktıktan sonra son bir enerjimle kendimi en yakın koltuğa atmayı düşünüyordum. Kapının önünde ayakkabıları çıkarıp ayaklarımı sürüye sürüye salona kadar geldikten sonra ışığı açmadan kendimi koltuğa attım ve buz gibi bir ıslaklıkla karşı karşıya geldim. Sonra fark ettim ki sadece kafamın altı öyle değil komple bütün vücudumda bir soğukluk var. Kendimi yere yuvarladım kalktım odanın ışığını açtım ve her yere giysi olduğunu gördüm. Akşam akşam sesler yükseldi tabi takdir edersiniz ki. Alışamıyoruz sanırım abimle birbirimize. Annem aramızda nasıl köprü oluyormuş şimdi çok daha iyi anlıyorum.

11 Ocak 2018 Perşembe

Şimdiye kadar yalnız olması bile şaşırtıcı

Ben demiştim değil mi o çocuğu boş bırakmazlar diye. Nasıl bıraksınlar çocuk müziğin bir erkekte hem ciddiyeti hem muhteşemliği gösteren şeklini meslek edinmiş, eli yüzü düzgün, konuşma kibar, düşünceli, ortamlarda sohbeti muhabbeti iyi ve arkadaş canlısı bir çocuk. Tamam böyle anlatınca çok kusursuz gelmiş olabilir kulağa ama kim sevdiğinin kusurlarını görür ya da dile getirir ki? Ben istesem de onun bazı konuştuğu çocukça şeyleri itici bulmuyorum, beni anlamıyor diye onu suçlayamıyorum çünkü kusur benim gözümde onun için var olmayan bir kelime. Ve şimdi bu durumda olan tek kız ben değilim sanırım ki son ders çıkışında bahsetti biraz bir sevgilisi olduğundan. Konuya çok farklı bir yerden girdi belki ama ben o cümleler arasında "kız arkadaşımın..." diye başlayan cümleyi duyduktan sonrası bende yok. O cümlenin devamında ne geldi? O kız kim? Güzel mi? Aynı bölümdeler mi? Adı nedir? Hiç birini ne sordum ne de o anlattıysa da duydum. Yol boyu boş boş gülümseyip onu dinleyebiliyormuş gibi davrandım sadece. Eve nasıl girdim, çelloyu kılıfından çıkarıp standına koydum hiçbir fikrim yok. Kendimi yatağa montla öylece attım sadece. Aklımdan hiçbir şey geçmedi o an. Nasıl olur da bu derece boşluğa düşebildim aklım almıyor ama olabiliyormuş demek böyle şeyler. Demek gerçekten tek damla göz yaşı akıtmadan böyle acıtabiliyormuş sevgi. Şimdiden sonra daha kolay olur her şey diye kendimi avutuyorum. Benim onu sevdiğim gibi o da bir başkasını seviyor ve karşılık alıyor... Aslında onun için mutlu olmam lazım çünkü en azından o mutlu. Daha başka ne isteyebilirim ki?

8 Ocak 2018 Pazartesi

Yeni bir şey olmadı mı olmuyor

Son zamanlarda düşünüyorum da iki haftadır hayatımda anlatacak hiçbir şey nasıl yaşamam? Yıl sonunda artan ve biriken işler üstüne bir de ev işleri yüzünden her yere yetişmeye çalışan ama illa bir yerlerden yarım kalan kişi oldum. Yani en son bıraktığımda da harika bir durumda değildim aslında ama şu son iki hafta gibi de değildim doğrusu. Neyse, en azından kendime gelip "Cha 2018'de blogu mu bırakacaksın? Kalk artık şu yerinden" dedikten sonra bloguma geri döndüm. Kapı kenarlarından Komşu çocuğunu izleyeli iki haftayı biraz geçmiş durumda ve bendeki son durum stabil. Yani duygularımda ne bir artma ne de bir azalma söz konusu. Hayatımın hiçbir noktasında bu derece bir istikrar sağlayamamıştım doğrusu, kendime hayret ediyorum. Yani anlayacağınız o durumla ilgili anlatacak pek bir şey yok. Nefes alsa kendime pay çıkarma durumumu yendim ama bunu kendi hanemde bir tik olarak kutluyorum.

Geçtiğimiz iki haftada hayatımdaki tek anlatmaya değer olay -ki onda da pek bir şey yok- yılbaşı gecesiydi. Normalde yılbaşında dışarıda olmayı sevmem kalabalık vs. yüzünden ama ev ortamı varsa da giderim eğlenceli olsun diye. Tam bu noktada liseden 2 arkadaşın olduğu bir grup, iş yerinden arkadaşlar ve dershane tayfası ayrı ayrı beni yılbaşında eve çağırdı. Hepsi ev olduğu için başta seçmek zordu ama daha sonra Mine'nin de katılacak olmasıyla lise grubuna öncelik vermeye karar verip diğer ikisini pas geçtim. O gün için her şey hazır bir şekilde beklerken Mine'den "Cha ben çıkamıyorum, babam birlikte yılbaşına girmemizi istiyor hatta senin de bizimle olmanı istiyor annen evde yok diye" diyince bende bütün planlar çöktü kaldı. Hani çocukların yanına Mine olmadan gitsem sorun olmaz ama gitmemdeki sebep Mine'ydi, e onun evine gidersem ailesiyle oturmak bir noktadan sonra fazlasıyla sıkıcı olmaya başlayacak derken bir şekilde ikisine de gitmemeyi başardım. Daha sonra diğer iki planı bir gözden geçireyim derken sosyal medya sayesinde onların evde değil de bir yerlere gittiklerini öğrendim. E hal böyle olunca giyindim süslendim ve evde ayaklarımı televizyona doğru uzatıp "ne yapsam acaba" demeye başladım. Tam o anda abim arayıp ne yaptığımı sordu ben de evde tek olduğumu söyledim. Nasıl bir vicdana sahipse 15-20 dakika sonra arabayla kapıdaydı o ve 4 arkadaşı. Tam anlamıyla saplar gecesine bir çiçek gibi kondum anlayacağınız. Sonrasında ne mi oldu? Alkoller alındı sakin bir yerde oturuldu ve içerken siyaset, ekonomi ve daha fazla ekonomi konuştuk. Her yerde renkli havai fişekler patlarken ben "sürekli ithalat sürekli ithalat böyle ülke mi kalkınır" diyerek Türkiye'yi kurtarıyordum düşünün hali. Yine de abimin beni tek bırakmayıp yanına almış olması çok manidar oldu. Bizimle bir süre oturduktan sonra 2-3 saat sevgilisinin yanına kaçması pek hoş bir davranış değildi doğrusu ama yine de beni de düşünmüş olması çok hoşuma gitti doğrusu.