27 Aralık 2018 Perşembe

Kaçmak da bir işe yaramaz bazen

Bir şey olacaksa siz ne yaparsanız yapın o olur bunu sürekli olarak kendime hatırlatıyor olsam da hatta bu gerçeği biliyor olsam da sanki tersine döndürebilirmişim gibi bir inanca girdim. Tabi ben böyle düşünüp planladım diye hayat da aynı şekilde bana plan yapmaz, yapmadı da.  Bu adam hasta olduğu süre boyunca kendini sürekli benden çekse de ve ben son zamanlarda ne kadar aptala yatıyor olsam da buraya kadarmış. O kıza karşı hissetmediğine emin olduğu ve üstüne binlerce kez öyle olmadığına dair  yemin ettiği halde beni buna inandırmaya çalışmadı. Dümdüz ve duygusuz söylediği o laflar ikimizin çevresinde havada bomboş döndü durdu hatta. O ilişkinin bitmesi gerektiğine kararı ben giderken vermişti zaten kafasında ama bana karşı sürekli "onu üzemem, bitirecekse bu ilişkiyi o bitirmeli" düşüncesi olduğu için benim tekrar konuyu açmamı hatta bitirmemi bekledi. Bunu gördüm onda görmedim değil ama bir umut dedim belki ben yanılıyorumdur, kendi kafamda kuruyorumdur. O ne kadar topu benim üzerime atmış olsa da ben kendimde tutup konuyu açmadım ama yine lanet olası bir alkol alımı sonrasında -ki artık hayatımdan alkolü çıkarabilirim çünkü Fatih'le başımıza ne geldiyse hep içince geldi- konu bir şekilde geldi yine o kıza. Susmaya çalışsam da susamadım ve en sonunda ne o benim kendi kafamda kurduğum şeyler yüzünde üzülmemin doğru olduğunu ne de bunu ona belli edip ya da etmeyip üzülmesini sağlamamın doğru olmadığını söyledi. Haklı, bir arkadaşımın başına geliyor olsa bu durum ben de ayrılmasını önerirdim çünkü iki taraf da anlamsız bir strese ve güvensizliğe girecek sonuçta. Lise zamanı tanıştığı kızla gittiği, yaptığı şeylerin haddi hesabı yokken İstanbul'da nereye gidersek gidelim onunla da bir anısı var. Bunları bana söylemiyor olsa da ya da ben konusunu açıp ona sormuyor olsam da kafamın içindeki o küçük tilkiler gezinmeye devam ediyor. Evde o hasta halinde yatağında yatarken bile annesinin lise mezuniyetinden kalan o fotoğrafı saklaması bütün gece gözümü kırpmamı engelledi. Daha önceki gelişlerimde de o kızdan haberim olmadığı için daha doğrusu ona olan duygusunun bu derece derin olduğunu bilmediğim için önemsemeden geçip gitmiştim ama aslında o kızdan ne çok şey var hala onda. Kitaplığında bile kaç tane kitap var zamanında ondan alıp geri vermediği ki en önem verdiği şeydir aldığı kitabı geri vermek ve ondan alınanın da geri verilmesi. Görüşmüyorlar aslında çok uzun zamandır hatta o kız artık evli bile diğer arkadaşlarından öğrendiğim kadarıyla ama ondaki bu "onu sevme" alışkanlığını ben kendime yediremiyorum. Çivi çiviyi söker derler ya bir daha asla bir insana bu önerinin benzerini bile yapmayacağım çünkü karşı taraf için sadece acı başka bir şey değil. Şu an bile saati önemsemeden gözyaşlarıyla boynuna sarılmak "benim için sorun değil" demek istiyorum ama bunun bir sorun olduğunu ve bunun altından kesinlikle kalkamayacağımı da biliyorum. Yine olmadı be blog, yine yalnız ve bu sefer aynı zamanda üzgün giriyorum yeni yıla...

17 Aralık 2018 Pazartesi

Keçi onun yanında halt etmiş

Merhaba arkadaşlar, 3 gün boyunca erkek arkadaşından haber alamadığı için sinir krizleri geçiren bir Cha var karşınızda. Aslında hala alamıyor değilim, aldım haberi öğrendim sorunun ne olduğunu yoksa o sinirle buraya gelip post giremezdim doğrusu. Ben pamuk ipliğine bağlı bir sinirle "ne olacak bizim bu halimiz? Düzelecek miyiz? Yürütebilecek miyim?" acaba diyerek günlerimi geçirirken aynı zamanda işlerimi yoluna koymaya çalışıyordum. Daha sonra işten geç saatte çıktığım bir gün yazdım ben buna ama bir cevap alamadım. Neyse dedim önemli değil cevap yazmayı unutmuş olabilir çünkü aynısını ben de yapıyorum, diğer gün olduğunda işten sonra bir planı olup olmadığını sormak için bu sefer aradım ama telefonu açmadı... Tamam dedim yine müsait olmayabilir, telefon başında benim aramamı beklemiyor sonuçta. Bu şekilde 3 gün boyunca hiçbir şekilde cevap alamayınca kendisinden en sonunda yeter dedim bir şekilde kendisine ulaşmam gerekiyor! Tartışma yok bir şey yok neden bir anda hayatından çıkarıldım merak ettim açıkçası. Aynı zamanda acaba başına bir şey mi geldi diye de düşünüyorum tabi o ayrı mesele. Fatih'in yakınından birini arayıp nerede olduğunu sormak benim düşüncemde çok doğru olmasa da iş yerine gidip oradaki arkadaşlarından birine sorsam daha iyi olabilir diye düşündüm ve çalıştığı yere gittim. Hasta olduğunu söylediler... Adam iş yerinde herkesin içinde yığılıp kalınca birkaç gün izin vermişler kendini toparlasın diye. Son zamanlarda aşırı yorulduğunu ve biraz da rahatsız olduğunu biliyordum doğrusu ama bu şekilde hasta olduğunu düşünmemiştim hiç. Hemen kalkıp evine gittim tabi ne kadar komşularından kaynaklı onun evine gitmemi pek sevmese de (ailesine yetiştirileceğinden tedirgin oluyor) kalktım gittim. Kapıyı alacaklı gibi çalıp açmasını sağlamak biraz zor olmuş olsa da korkunç bir durumdaydı diyebilirim. Sanki yataktan kalkmış ama tekrar yatağına gidemeden yolda tekrar düşecekmiş gibi bir hali vardı. Gözleri yarı açık yarı kapalı "senin ne işin var burada" dedi gibi oldu ama sonra benim cevabımı dinlemeden odasına gidip kendini yatağa, yorganın içine attı. Doktora gittin mi diye sordum "yok" dedi, yemek yedin mi diye sordum "yok" dedi ilaç aldın mı dedim ve ona da "yok" diye cevap alınca sıvadım kolları tam bir hasta bakıcı oldum. Abime yalan söylemekten hoşlanmamış olsam da Mine'de kaldığımı söyleyerek bütün gece ateşini bile kontrol ettim iki gün boyunca. Şuan iyi mi derseniz hala hasta ama kesinlikle doktora gitmeye ikna edemiyorum. Geldiğim günkü halinden çok daha iyi belki ama inat ki ne inat! Tam olarak deli ediyor beni ama müdürüme yarın için gelemeyeceğimi söyledim bile. Ne kadar inat olsa da onu evde kesinlikle kendine bakmayacağını bildiğim bir şekilde bırakıp gidemem, gitsem de sadece gitmiş olurum hiçbir işe yaramam. Şuan bile tıs tıs uyuduğunu bildiğim halde salonda bilgisayarın başına geçtiğim için kendimi kötü hissediyorum. Bir süre daha yanından ayrılamayacakmışım gibi geliyor ya bakalım...

11 Aralık 2018 Salı

Kahve de bir aşktır

Annem normalde kendi mutfağı olsun banyosu olsun bir şeylerin değişmesini kesinlikle sevmeyen ve ondan izinsiz değiştiği takdirde eski haline getiren bir insandır. Tabi annem gittiğinden beri abimi bile dinlemeyip ipleri eline alan kişi ben olduğum için evde birkaç küçük değişiklik yapmadım değil doğrusu. Bu değişikliğin en  büyüğünü de salonun bir köşesine koyduğum bar tezgahı oldu. Çok büyük değil belki ama çok küçük de sayılmaz aslında ama annem varken kesinlikle yapamayacağım bir şeydi bu doğrusu. Bunu yapmamdaki sebep de kahve yapmayı çok seviyor olmam ama kahve ekipmanlarımın hiçbirinin mutfağa sığmaması oldu. Anneme kalsa hepsi ayrı ayrı dolaplarda durabilir ama ben hepsi elimin altında olsun, bakıp hangi demleme yöntemini kullanacağıma o an karar vermek istiyorum doğrusu. Hal böyle olunca da hepsinin düzenli bir şekilde dizebileceğim bir tezgaha ihtiyacım vardı. Bunu yaptığımdan beri dışarıda kahve içmeyi bıraktım bile diyebilirim. Koyuyorum termosuma atıyorum çantama istediğim her yerde kendi sevdiğim oranda hazırlanmış taptaze kahve...
Şu ara biriken işlerimden kaynaklı yaptığım fazla mesaileri düşündükçe kendime küçük bir kafe açma isteği bile duyuyorum. Hatta bunun için Bahariye'de bir yere bile denk geldim sonra da oturup bir hesap yaptım altından kalkabilir miyim diye. Kağıt üzerinde aslında altından kalkabilirmişim gibi görünüyor ama gerçekte ne kadar başarabilirim pek emin olamıyorum. Belki ilerleyen zamanlarda kendime bir ortak bulup iş stresini atmak için böyle bir şeye girebilirim. Kendimi şimdilik MSA'nin profesyonel sertifika programlarına mı bıraksam acaba? Sanırım bunu düşünebilirim...

6 Aralık 2018 Perşembe

Sonunda kavuştuk

Döndüm arkadaşlar sonunda. Kendi yatağımda yatmayı nasıl özlemişsem hiç çıkasım yoktu rahat 1 hafta daha orada kıpırdamadan yatabilirdim ama iş güç olunca mecbur kalkmak zorunda kalıyor insan. İşe başlar başlamaz inanılmaz bir yoğunluğun ve iş trafiğinin içine girdim ve şimdiden "tatil lazım bana, ben tatil yapmadım ki şu süre içerisinde" demeye başladım. Bu konudaki şansımı kaybettiğim de bir gerçek ama. İlk iş günümün çıkışında tabi soluğu Fatih'in yanında aldım. Daha doğrusu ben onunla hafta sonu görüşürüm diye düşünürken o çıkış saatimde kapımda bitti. Bu adamdan ayrı kalmak benim için gerçekten zor. Şimdi ben bu adama bu kadar alışmışken ve gerçekten yıllar sonra bu şekilde bir karşılık alıyorken o konuşmaktan kaçtığım konuları ne yapacağım? Hiç konusu açılmasın, hep susalım diyerek nereye kadar gidecek? İlla bir soru işareti varken kafamda ne kadar daha bu şekilde gidecek? Ben gerçekten bilmiyorum bunların hiçbirinin cevabını...
Şu geçtiğimiz bir ay boyuca nasıl kendini işe vermiş ya da vermek zorunda bırakılmışsa normalde de fazlasıyla zayıf olan Fatih daha da zayıflamış, gözleri içeri doğru çökmüş resmen. Uykuyla alakalı sorun yaşadığını ben daha dönmeden önce bana söylemiş olsa da bu derece bir problem olduğunu düşünmemiştim doğrusu. Sorduğumda iyi olduğunu söyleyip geçiyor olsa da bir süre onun da dinlenmesi gerektiği açık. Sürekli gözüm üzerinde olsun, bir yere kaybolmasın istiyorum ama öylesi de olmayacağını biliyorum. İşkoliklik konusunu biraz da olsa çözebilsek keşke ama kişinin önce bunu kendi istemesi gerekiyor sanırım. Neyse yine de o problemli zamanın ardından onun bana karşı hiçbir şey olmamış gibi davranın sıcaklığı rahatlamam için büyük bir sebep oldu diyebilirim. Çok iyi  bir oyuncu olduğunu ve problemi kesinlikle bana belli etmeyecek şekilde oynayabildiğini biliyorum ama kendim için de şuan için bunu görmezden geleceğim. O konuşma er ya da geç olacak zaten...

1 Aralık 2018 Cumartesi

Eve dönüyorum

Aslında hemen dönmüyorum ama en azından ne zaman döneceğimi biliyorum artık. Dönüşümün bile belli olmaması artık canımı sıkmaya başlamıştı çünkü neredeyse bir ay oldu herkesten ve her şeyden uzaklaşalı. Vücudumun bile hamladığını hissediyorum artık! Hayır yani çalışmak nedir onu unuttum o ayrı mesele şu süre içerisinde hep cepten yediğim için önümüzdeki ay boyu meteliğe kurşun atacakmışım gibi geliyor dolar ve euro sağ olsun. Evet doğru, takdir edilesi bir şekilde düşüşe geçtiler ama bu yine de durumumu kurtarmış değil pek. Neyse öyle ya da böyle daha önce de idare ettim şimdi de ederim. İstanbul'un çok sıcak olacağını düşünmüyor olsam da şu an bulunduğum yerden çok daha sıcak olacağını düşünüyorum umarım yanılmam çünkü bu yıl yeterince soğuk yedim bence. İstanbul her türlü kabulüm demek isterdim ama üşüyen ellerim ve ayaklarımın benimle aynı fikirde olacaklarını pek düşündüğüm söylenemez. Neyse önümüzdeki hafta dönüyorum ya o bile bana yeter şu an.

26 Kasım 2018 Pazartesi

Kendime geldim

Yaklaşık 3 hafta oldu ailevi bir sebepten dolayı evden ve herkesten uzak kalalı ve kendimin asla kurmayacağını düşündüğüm bir cümle kurar hale geldim. Evet arkadaşlar evi özlüyorum. Evimi, odamı, kedilerimi, arkadaşlarımla vakit geçirmeyi ve diğer her şeyi. Bireyselliği seviyorum ben, yalnız olmak, evden uzak olmak iyi geliyor bana diyordum sürekli ama zaman bende bunu da değiştirmiş olacak ki artık evime, kendi düzenime dönmek istiyorum. Aslında kendimi uzak hissedeceğim ya da yabancılık çekeceğim bir yerde değilim burası da ikinci evim ama sanırım artık kendi yatağımda yatmam gerekiyor.

Fatih'le bugün uzun bir aranın ardından ilk defa konuştuk. İstanbul'dan ayrıldığımdan beri hiç doğru düzgün konuşmamıştık ki bundan önceki konuşmamız da zoraki bir konuşma gibi olmuştu. Bugün ama eskisi gibi konuşabildik. Havadan sudan ve neler yaptığımızdan bahsetmiş olsak da o eski sıcaklığı hissettim sonunda. Zorunda hissettiği için değil konuşmak istediği için konuştu bugün benimle. Aslında aradığında pek müsait sayılmazdım ama açmam gerekiyormuş gibi hissedip açtım ki iyi ki de yapmışım. Aslında evden ve ondan bu kadar ayrı kalmam ikimiz için de çok iyi oldu diyebilirim. Muhtemelen düşünmekten kaçacağım şeyler hakkında düşünüp yine kendimi koruma başlığı altında fevri kararlar almamı engelledi bu ayrı kalma durumu. Her şey bir kenara onun adına da bir şeylerin değiştiği açık. Bu değişimler bizim için iyi midir kötü müdür bilmiyorum, doğru onu çok özledim ama değiştirmeyeceğim şeyler için üzülmek ya da onu bir şeyleri değiştirmiş gibi davranmaya zorlamak istemediğimi biliyorum. Ne olursa olsun artık diyorum anlayacağınız  Daha fazla kendimi bunun için yıpratmam hiçbir şey kazandırmayacak bana hatta tam aksi sağlığımı bozmaya başlayacak bu şekilde olmaya devam edersem diyordum ama öyle bir şey olmayacak.

Eve dönmekten korkmamdaki sebeplerden biri Fatih'le yüzleşecek olmaktı ama şimdi korkunç bir şekilde yüzüme çarpan işlerimin birikmiş olması oldu. Hiçbir iznim bu kadar uzun olmamıştı bu yüzden biriken işlerimi işe döndükten sonra 2-3 günlük bir süreye yayıp bitiriyordum ama bu sefer uzun süreceği en başta belli olduğu için yerime birini koyarak işin aksamasını engellemeye çalışmışlardı. Bunun pek yolunda gitmediğini de işten arkadaşların sık sık arayıp ne zaman döneceğimi sormalarıyla anlamış oldum. Artık karşılaşacağım şeyden gerçekten korkuyorum... 

19 Kasım 2018 Pazartesi

Düzeltmenin bir yolu olsa keşke

Fatihle işler nasıl düzelecek gerçekten bilmiyorum. Bugün suskunluğumuza bir dur demek adına yazdım neler yaptığını ve nasıl olduğunu sordum. Klasik bir konuşma oldu o benim neler yaptığımı sözde tatilimin nasıl geçtiğini sordu ben de "seni düşünmekten deli oluyorum" diyemeyeceğim için iyi geçtiğini kitap okuyup biraz kafa dinlediğimi falan söyledim. Sonra dayanamadım ve sordum neden o kadar zaman hiç yazmadığını o da bana "benimle konuşmak istediğini düşünmüyordum aslında" dedi. Neden öyle düşündüğünü sordum "sen söyledin" dedi. Daha fazla kafamı karıştırıp beni üzmek istemiyormuş falan öyle şeyler sayıkladı. Ben yazmasam yazmamaya devam edecekmiş bunu net bir şekilde anlamış oldum ama yine de ne yapabilirim bilmiyorum. Eskiyi öne sürmenin anlamsız olduğunu biliyorum bu yüzden ondan ayrı düşmek de istemem ama ben bile kendimi anlamazken şimdi onu sadece zora sokacakmışım gibi hissediyorum. Bir noktadan sonra yaptıkları kendi istedikleri de değil beni üzmemek için yaptıkları olacak ki bunu da istemiyorum. Yüzyüze konşmak en doğrusu aslında ama bunun için de ay sonunu beklemem gerekiyor. Net bir yol olsa "Cha şunu yaparsan düzelir her şey" dese biri ne kadar güzel olurdu doğrusu. Aylar önceki yazımda Fatihle ya çok iyi bir çift oluruz ya da denerken çok güzel bir dostluğu bitiririz demiştim, keşke ikinci değil birinci dediğim çıkmış olsaydı.

18 Kasım 2018 Pazar

Bitti...

En sonunda tamam diyorum bu sefer oldu, 25 yıllık hayatım boyunca ilk defa düzgün bir ilişkim ve sosyal bir hayatım var diye ama hayır! Tabi ki de her şey çok güzel bir şekilde ilerlerken böyle kusursuz olmaması için pürüzler çıkmak zorunda. Hatta pürüz öyle küçük de değil baya bildiğiniz bitti. Neden mi? Ben ailemle Fatih arasında kalıp zorlanıyorum diye. Olayın nasıl ilerlediğine değinecek olursak aslında biraz anlamsız. Geçen hafta aile içi bir durumdan kaynaklı izin alarak apar topar bir yere gitmem gerekti. Plansız programsız bir durum olduğu için o dönem için konuşulan her şey havada kalmış oldu ve bir nevi sözler tutulamamış oldu. Gidişimden bir gece önce Fatih ve birkaç arkadaşı içmeye gitmişti ben de evde kendi halimde hazırlık yapıyordum. Saat 11 civarı Fatih aradı ve kesinlikle eğlenceli ama sarhoş bir sesle beni de yanlarında görmekten mutlu olacağından bahsetti. Hemen gittim tabi bu eğlence kaçmaz diyerek. Yanlarına vardığımda hepsi ayrı alemdeydi ve eski sevgili ya da sevdiklerinden bahsediyordu. Hepsinin hikayesini ayrı ayrı zamanlarda dinlediğim için bilsem de sıradan tekrar dinledim sarhoş kafaların platonik aşklarını ama sıra Fatıh'in isyanlarına geline ister istemez gerilmeye başladım. Eski şeyler tamam önemli değiller ama yine de ondan bahsederken çatlayan sesi bile içimi mahvetti. Sarhoş adama kıskandığımı mı söyleyeceğim diyerek sustum ama anlattı anlattı anlattı derken hissettiğim tek şey salt acı olmaya başladı. Oturduğumuz yerden kalkarken en son susmasını söyledim çünkü durum benim için gerçek anlamda rahatsız edici olmaya başlamıştı. Artık susmasını bunları daha fazla duymak istemediğimi ona söyleyince "Cha ben ona aşık değilim, sevmiyorum artık umrumda değil" dedi. Konuşmak istemediğimi eve dönmek istediğimi söylesem de üsteledi konuşmaya çalıştı. Üzüldüğümü görünce daha fazla bir şey söylemedi sarıldı ittim, yanımda durdu başka yere geçtim derken eve dönmeme izin vermeden sadece yanında tuttu beni. Ben sırf rahatsız hissetmesin diye artık Komşu Çocuğunun adını anmazken kendim aynı durumla karşılaşmam gerçekten sinir bozucuydu. O gece artık bir sonraki gün işe gideceğimiz için evlere ayrılırken beni bırakmak istedi ama sarhoş ısrarı yüzünden bağırıp tek başıma taksiye bindim ve eve döndüm. İşte bütün gün telefonumdan uzak kalıp bir sonraki sabah havaalanına gideceğim sırada ki bu sabahın 5i demek oluyor kapımda belirdi. Yol boyu ağzımızı bıçak açmadı ikimizin de ama ayrıldığımız esnada "döndüğünde konuşmamız gereken şeyler var" diyerek beni küçük bir hoşçakalla uğurladı. Peşinden gelen 10 günün hiçbir kısmında da konuşmadık. Anlayacağınız nasıl başladığını anlamadığım ilişkim yine ansızın bitti gitti. İstanbula hala dönmediğim için konuşmuz değiliz ama her şey ortada. O artık o kızı sevmediğini söylese de ben onun yapabileceğini söylediği şeyi yapacak güçte değilim. Bana bir başkasını düşünerek sarılırken ya da keşke o olsaydı öptüğüm diyerek beni öpmesine ben dayanamam. Her şey bir kenara ben bununla savaşamam. Bunun altından kalkamam...

30 Ekim 2018 Salı

Akşam yemeği

Kendimi bencilliğe verdiğimi söylemiştim bir önceki yazımda ve o iş çok güzel gitmeye başladı doğrusu. En azından beni eskiden beri tanıyan ya da şuan dahil yanımda kalmak isteyen kişiler beni yargılamak yerine yanımda olmaya çalışıyor ve beni boğmak yerine benimle birlikte oluyorlar. Fatih beni eski tanıyanlardan olmadığı için durumu pek doğal karşılayamadı tabi. Problemi kendinde arayıp böyle olduğu için özür diliyor falan ama durum onun düşündüğü gibi olmadığı için o özürler hep havada kalıyor. En son bu yaptığına bir son vermesini söyleyip eskisi gibi davranmasını söyleyince daha fazla üstelemedi. Şu ara "beni üzen şey" nedir onu öğrenmeye çalışıp resmen yakamdan ayrılmıyor. Bir ara komşu çocuğuna bile dalmayı düşündüğünü söyledi ama ona da itirafımı yaptım o artık benim için sadece karşı komşu ve aynı zamanda abimin arkadaşı. Geçen akşam iş sonrası için Fatih'i akşam yemeğine çağırdım. Abim ve o bir ortamda ne kadar sorun çıkmadan kalabiliyorlar test etmek istedim doğrusu. Bir problem çıktı mı? Hayır abim benim ondan beklemediğim bir şekilde medeni davranıp Fatih sanki onun tanıdığı çocuk değil de başka biriymiş gibi karşıladı. Yemek boyu sohbet muhabbet oldukça güzel zaman geçirmiş olduk. Tabi bu benim tarafımdan bu şekilde onlar kendi içlerinde neler yaşadı emin değilim ama önemli olan nokta üçümüzün kaldığı bir ortamda birbirlerine girmemeleriydi ki bu da olmadığına göre problem var denemez. Hatta bir ara şaka yollu bana karşı cephe bile aldılar. İleride tam olarak düzelirler ya da düzelmezler onu bilmiyorum ama öyle ya da böyle benim yanımda o gerginlikten kurtulmuş olmalarına seviniyorum doğrusu.

19 Ekim 2018 Cuma

Çok az kaldı, dönüyorum!


Birilerine anlatıp kendimi bir şekilde rahatlattığımı artık düşünmüyorum. Hatta bundan yaklaşık 5 yıl önceki Cha olma yolunda ilerleyerek başkaları olmadan da ya da ne düşündüklerini düşünmeden de ayakta kalabildiğimi kendime bir nevi hatırlatıyorum diyebilirim. İşim yüzünden telefonumu sürekli olarak kapatamıyor olsam da genel itibariyle insanlarla arama bir çizgi çekim diyebilirim. Fatih hatta abim de bu çizginin dışında kalmış olsa da böylesinin benim için daha iyi olabileceğini anladım diyebilirim. İçine kapamış, kendini insanlardan soyutlayan biri olarak görünmüş olabilirim şuan bu şekilde yazınca ama hayır, düşündüğünüz kadar sert değil. Yaptığım tek şey merkezinde kendimin olduğu hayatımı eski şekline getiriyorum. Önceden birinin benim adıma karar vermesini istemez izin de vermezdim ya da kendimin üzüleceği bir şeyi sırf bir başkası sevinecek diye yapmazdım ama son zamanlarda görüyorum ki ben o eski ben değilim. Büyüdüm de mi böyle oldu yoksa yeni sosyal ilişkilerim mi beni bu hale getirdi bilmiyorum ama son aylarda boyayıp aşkla baktığım saçlarımı bile "beyazlar ama benim beyazlarım bir şey olmaz" diyerek boyamıyor hatta en ufak bir bakım bile yapmıyorum. Tek yaptığım her izin günümde biraz daha kestirmek ki kuaförüm artık beni kaş aldırmam için bile içeriye almıyor. Komşu çocuğu "Cha kendine gelmelisin, odaklanamıyorsun" diye diye en son derslere ara vermek isteyip istemediğimi sordu. Artık dışarıdan nasıl görünüyorum bilmiyorum ama ben içeriden kendimi tanıyamıyorum o bir gerçek. Sorumluluklarım var biliyorum kaçıp gidemem eskiden olduğu gibi ama yine bir şekilde kendimi koruyabileceğime inanıyorum. Bu yolda hayatımdan çıkan olursa da üzülmeyeceğimin farkındayım. Her şey bir kenara bütün sorunların temelinde benim hareketlerimin yanlışlığı olduğunu düşünenler gidince gerçekten rahata erebileceğimi düşünüyorum. Bu sefer ne Emre'nin ne de Batu'nun yanına kaçmadan halledeceğim! Eski Cha geri geliyor! 

10 Ekim 2018 Çarşamba

Çözülmesi gereken sorunlar var

Her şey dışarıdan ne kadar sorunsuz problemsiz görünüyorsa içinde aslında o derece karışıklık içeriyormuş onu görüyorum ben son zamanlarda. Arkadaşlarımın gözünde güzel ilerleyen bir ilişkim ve kıskanılası aile ilişkileri olan biriyim mesela ama işin iç yüzü kesinlikle o şekilde değil. Bunu gizliyor ya da dışarıya farklı gösteriyor da değilim ama içim sıkıldığında eskiden yanına gittiğim kişiler ben her konuşmaya başladığımda çok daha büyük problemlerin de olduğunu ve benim yaşadıklarımın hayatımdaki tuz biber olduğundan bahsediyor. Bu şekilde bir öğüt verme olabilir mi? Bunu tabi ki de ben de biliyorum ama bu demek değildir ki benim şuan içim sıkılmıyor ya da çıkmazda hissetmiyorum. Her şey çözülecek merak etme ya da ben yanındayım bak bunun da üstesinden gelebilirsin deseler bile daha rahat hissedeceğim ama yok! Abim gidiyor Fatih'le konuşuyor, Fatih abimle aram açılıyor diye benden uzaklaşmaya çalışıyor, ben abimle konuşuyorum ve kavga ediyoruz, Fatih kendini iyice benden çekiyor. Abimin dediklerini biraz daha dinleyip Fatih'e ortada bir problem yokmuş gibi göstermeye çalışıyorum ama ikisi arasında kendimi parçalamaktan başka bir işe yaramıyor bu durum. Bu durumda ne yapmam gerektiğini birine danışmak istiyorum ama "ya ne güzel abin seni kıskanıyor korumak istiyor, Fatih de seni sevdiğinden uzaklaşmak istiyor ama yapamıyor" şeklinde tepkilere maruz kalıyorum. Söz konusu bir arada kalmışlık varken sanki ucuz bir dizinin içindeymişim gibi tepki görüyorum. Abim ve Fatih belki eskiden tanışıyor olabilirler ve aralarında saçma sapan bir durum yaşanmış olabilir ama üzerinden bir asır geçmişken abimin hala içinde bir öfke barındırıyor olmasını anlamlı bulamıyorum. Fatih'in durumu ılımlı karşılaması ve abimle aramın açılmasını istememesini anlayabiliyorum ama bana söz hakkı vermeden gitmeye çalışmasını kesinlikle anlamıyorum. Bana gelip başka bir sebep sunsa mesela ilgisini çekmiyor olmam, bir başkası olması ya da sebepsiz sadece benimle birlikte olmak istemediğini söylese bile bir şey demeden önüme bakmaya devam edeceğim ama kalkmış "benimleyken abine yalan söylemek zorunda kalmanı ya da aranızın bir şekilde benim yüzümden açılmasını istemiyorum" demesi kabul edebileceğim bir bahane değil. Bir de mesafe koymaya çalışıyor ama benimle iletişimi kesinlikle kesmiyor beyefendi. Hastayım diyelim ihtiyacım olmadığı halde saatlerini hatırlatıyor, işten geç çıkıyorsam eve varıp varmadığımı soruyor, bir sıkıntım olduğunu düşündüğünde hemen yanımda bitiyor ama benden uzaklaşmaya da çalışıyor nasıl oluyorsa.

Fatih bana abimle arasında geçen olayı anlattı ama abim bana anlatmak yerine sadece "o çocuğu sevmiyorum, onunla bilikte olmanı istemiyorum" diyor. Şu saatten sonra aradan onca zaman geçmişken aralarını düzeltmeye çalışacak değilim, kaldı ki bunu başarabileceğimi de pek sanmıyorum ama ben onca duruma rağmen onun sevgilisiyle alakalı sesimi çıkarmazken kendisinin bu yaptığı gerçekten sinir bozucu. Abimin Fatih'le beni tanıştıran arkadaşından da durumu dinledim, pek anlatma taraftarı olmasa da açıkça benim abimin bir hatası var ortada ama güvenilmemesi gereken kişi yine de Fatih oluyor nasıl oluyorsa. Tamam biliyorum Fatih de sütten çıkmış ak kaşık falan değil ciddi sorunları olan aslında birçok anlamda bana ters olabilen biri ama bir şekilde birbirimizi tamamlarken ve birlikte huzurlu ve mutluyken bir pürüz olmak zorunda mıydı yani? Kaç yaşımıza gelmişiz uğraştığımız şeylere bakın ama ya...

12 Eylül 2018 Çarşamba

Ne olurdu biraz da beni sevseler

Daha önce defalarca hayvanları ne kadar sevdiğimi dile getirmiştim. Pek dillendirmesem de çevremdekilerin de ben kadar olmasa da hayvanlara karşı bir ilgisi olması ister ona göre de kendime yakın tutarım. Bu durumu bozan tek istisna da Fatih oldu ama. Çocuk hayvanları sevmiyor değil hatta eskiden bir kangal beslediğini bile söyledi ama şuan hayvanlara karşı mesafesini koruyor, benim gibi sürekli iletişime geçmeye çalışmıyor. Tabi kaçan kovalanır misali benim peşinden koştuğum ne kadar kedi ne kadar köpek varsa hepsi Fatih'in ayaklarının dibinden ayrılmıyor! Geçen pazar Kadıköy'de birlikte kahvaltı ederken hamile bir kedi tam masamızın yanına yattı. Tabi bunu gören ben konuşmayı bırakıp anında onunla ilgilenmeye başladım (2 gram sevgi dilenmeye başladım daha doğrusu). Ben elimi uzatıyorum sevmek için arkasını dönüyor, yaklaşıyorum tıslıyor falan baya nefret kustu iki dakikada. Daha sonra Fatih elini uzattı ne tepki verecek diye anında yanına gitti sürünmeye başladı! Tabi sinir oldum o an ama dişi kedi hamile falan hormonları erkeklere yaklaştırmıştır onu diye saçma bir teoriyle kendimi sakinleştirdim. Daha sonra başka bir kedi gözümüzün içine bakıp yiyecek bir şeyler dilenmeye başladı. Kedi öyle içli içli bize baktıkça benim de içim parçalandı ve Fatih'in tabağından bir şeyler vermesini istedim. Başta pek yanaşmadı sonra beni kırmamak için bir salam verdi kediye. Kedi salamı yedikten sonra onu sevmeme izin verir diye düşündüm ama elime bir tokat yedim diye üzgünce geri çekildim. Fatih de "nasıl oluyor da hiçbir hayvan seni sevmez" dedi ve beni kalbimin orta yerinden vurdu! Hayır bir de bu söylediğinin gerçek olduğunu ben biliyorum ama illa karşı çıkacağım ya "sen yemek verdin ondan benim onu sevmeme izin vermedi. Ben verseydim yemeği beni de severdi" dedim. Fatih de tek kaşını kaldırıp tabağındaki sosislerden birini peçeteyle elime verdi "al bunu da sen ver, madem öyle düşünüyorsun" dedi. Kedi benim elimden yemedi tabi... Fatih elimden sosisi alıp kendisi uzatınca kedi yine afiyetle yedi ama. Daha sonrasında gelen dalga geçme ve gülmeleri tahmin edebiliyorsunuzdur zaten. Hayır yani benim sevgimin 1/10u sevilsem razıyım baya nefret ediyor hayvanlar benden. Hani bu haksızlık değil de nedir?

10 Eylül 2018 Pazartesi

Aşk mı? Takıntı mı?

Duygusal çöküntülerim, buhranlarım ve içime kapandığım şu yaz dönemini ufak ufak atlatırken Eylül ayıyla kendime geldiğimi söylemem gerekiyor. Yaz aylarında nedense mutlu olamıyorum artık sonbaharla birlikte başlıyor her şey bende. Geçen Kasım ayında tanıştım Komşu Çocuğuyla ve tanıştığım an itibariyle ciddi anlamda tutuldum kendisine. Çelloya yeniden başlamış olmak olsun, aslında ilgim olmayan futbol konusunda sanki bir fanatikmişim gibi ilgili hareketlerim olsun, onu uzaktan izlemek her an konuşmaya çalışmak olsun birçok çabam oldu kendisiyle ilgili ama bir şey oldu mu? Hayır olmadı. Çocuğun sevgilisiyle bile tanıştım o da yetmedi birlikte yemeğe bile gittik! O olay nasıl oldu diye soracak olursanız da şöyle, bir akşam ders çıkışı benim karnımda filler tepişiyordu ve bunu oldukça gürültülü yapıyorlardı diye Komşu Çocuğu bana yemek ısmarlamak istediğini söyledi. Sevgilisi olduğunu bildiğim halde kendisine olan ilgim bitmemiş olduğu için de atlamıştım bu konuya ama akşam kızın da bize katılmasıyla ne yediğimden bir şey anladım ne de sohbetten. Çok hatırlamak istediğim türden bir anı olduğunu söyleyemem aslında çünkü o gün anladım o kızın cidden rahatsız bir tip olduğunu. O gün aynı zamanda Komşu Çocuğundan biraz uzaklaşmam gerektiğini hissettim ve kendimi başka bir yöne çevirme kararı aldım. O karar zamanında da abimin arkadaşlarından birinin tanıştırdığı bir çocukla görüşmeye başladım. Aslında hayatımda çok kalmaz diye kendisine bir isim vermemiştim ama adı artık çok geçeceği için Fatih demek daha doğru sanırım. Aslında Fatih'le tanıştırılma sebebim tamamen işle alakalı bir durumda yaşadığım bir sıkıntıydı ve abimin arkadaşı sorunu Fatih'in çözebileceğini düşününce bizi tanıştırmıştı. Başta sorunu çocukla telefonda konuşup halletmiş daha sonra hiç iletişime geçmemiştik ama bir gün iş çıkışı arkadaşımla gittiğim bir yerde onunla karşılaşınca ve birlikte oturmayı teklif edince resmen tanışmış olduk. Daha sonra aralarda görüşmeler, nadir telefon konuşmaları derken hayatıma girmiş oldu. Fatih'le nasıl bir durum içinde olduğumuzu zaten burada yazmıştım. Tamamen açık olduğum bir insan varsa o kişi Fatih hatta. Peki şuan Fatih'le bir ilişki içinde miyim ya da Komşu Çocuğuna olan ilgim devam ediyor mu diye soracak olursanız da cevabını bilmiyorum. Fatih gerçek anlamda yanımda kalmasını istediğim, konuşmayı, tartışmayı hatta sarılmayı, dokunmayı çok sevdiğim birisi ama Komşu Çocuğunu unutmuş değilim. Fatih'le konuşurken o yazarsa ona ihanet ediyormuş gibi hissediyorum hatta. Komşu Çocuğuna karşı olan duygularım nedir onu da anlamış değilim doğrusu. 1 yıl süren platonik duygu mu olurmuş yahu? Takıntı ya da hırs mı diyeceğim ama bir şeye bu şekilde takılıp kalacak bir insan da değildim ki ben. Hala içimde bir yerde Fatih'e karşı haksızlık ettiğimi düşünüyorum ama hayatımdan çıkaramıyorum da. Bir ara denedim hatta yavaş yavaş çıkarmayı ama anında fark edip karşı atağa geçti. Üstüne bir de onunla konuşmadan aldığım kararlar yüzünden çocuk gibi azar işittim. Kısaca Komşu Çocuğu takıntım ve Fatih arasında kafa karışıklıklarıyla gidip geliyorum bir süredir.

28 Temmuz 2018 Cumartesi

Kanlı ay da görmedik demeyiz artık

Yine sanki yüzyıllardır uğramadığım bloguma buhran dolu bir anımda dönmüş bulunuyorum. Kopmayı denesem de çok beceremiyorum sanırım. Girmesem yazmasam da aklımda oluyor kimsenin yanımda olmadığı bir anda da girip yazıyorum. Taslak olarak kalıyor ya da kalmıyor o kısım biraz karışık ama şuranın öyle ya da böyle bana verdiği rahatlık gibisi yok.
Bu gece kanlı ay var dedi biri bana ve sen çok seversin kesinlikle görmelisin diye de ekledi. Birlikte görelim dedim ama çalışıyorum, o ilk halini kaçırırsın beni beklersen dedi. Olsun dedim ama senin görmen lazım dedi yolladı beni. Yakın bir arkadaşına söyledi sonra o arkadaşlarıyla görmeye gidecekmiş İstanbul'da görebileceği en rahat yerde. E o olmadan neden gideyim değil mi?  Aslında sorun onun olup olmaması değildi ben sadece yalnız görmek istedim sanırım o yoksa. Kırmızı gökyüzü altında o silik ama aynı zamanda pembe bordo karışımı tam ayı tek görmüşüm görmemişim ne önemi var değil mi? Yapmam, dayanmam, uğraşmam ve üzülmem dediğim her konu suratıma "sen öyle san" dercesine çarparken kanlı ayı tek görmek mi koyacak bana? Ben kendime sen güçlüsün Cha dedikçe birileri sanki benim sınırlarımı test ediyormuş gibi geliyor artık. Önceden bir şekilde görmezden geliyordum ama artık dayanacak gücüm kalmamış gibi geliyor, bilmiyorum belki tık daha güç kazanmak içindir bunların hepsi. Geçer bu da geçecek hep geçtiği gibi sadece biraz daha zamana ihtiyacım var. Kanlı ayı gördüm ama dediği gibi de sevdim. İyi ki söylemiş böyle bir şey olduğunu yoksa beni her saniye bitiren işimin başındayken asla öğrenemezdim. 

7 Mart 2018 Çarşamba

Daha kötü olmaz herhalde?

Sanırım yılın ilk çeyreği blogdan kopmak gibi bir huy edindim. Şubat ayına bir bakayım dedim ve hiçbir şey yazmadığımı gördüm! Bir şey olmadığından mı dersiniz, hayır bir şeyler oldu doğrusu ama nedendir bilinmez gelip yazmamışım. Şubat ayında neler mi oldu? İlk olarak benden duymaktan bıktığınız Komşu Çocuğu'nun sevgilisiyle tanıştım. Ayaküstü bir tanışma oldu ama kızın hal ve tavırları beni o kadar itti ki içim rahatladı. İçimin neden rahatladığını sormayın çünkü ben de pek bilmiyorum. Sadece Komşu Çocuğu ne kadar çekerse o kızdan ben o kadar mutlu olacakmışım gibi bir hissim var. Belki son atağımı onların ayrılığına yakın yapmak gibi bir plan vardır alt bilincimde ama o kısım biraz şaibeli. Bunun dışında şuan biriyle görüşüyorum. Benim başka birinde aklımın olduğunu biliyor o kişi ama kim olduğunu ya da nasıl biri olduğunu sormadı hiç ve açıkça ikimiz de aynı durumdayız dedi. Hatta "bırak çekeceksek ikimiz de aynısını çekelim belki karşılıklı düzeliriz" dedi. Kendisine sevgilim diyemem ama sıkça zaman geçirdiğimiz bir gerçek. Mine çocuğu hiç sevmedi hatta durumu bir üst seviyeye taşıyıp ondan abime bahsetti ve abim de kendisini hiç sevmedi... Hoş abim genelde benim yanımda kim olsa sevmiyor ama bu sefer "ama bu çocuk nefes alıyor!" diye saldırabilecek bir nefreti var, sebebini anlamadım. Geçtiğimiz pazar birlikte kahvaltı yapalım dedim diye 8'de kapıma dayandı ve beni o yeni uyanmış halde gördükten sonra bile kaçıp gitmedi ya sanırım her halimi kabul edebilir dedim içimden. Ben hazırlanırken ve o da salonda kedilerle oynarken abimin odasında uykusuna devam etmesi büyük şans oldu benim için yoksa peşimizi bırakmazdı. Bir de abimin yeni uyandığı bir anda tanışmaları da ciddi bir eksi olabilirdi ama Komşu Çocuğu'nun aksine o kedilerimle çok iyi anlaştı. Ki normalde benim kedilerimin biriyle anlaştığı pek görülmüş şey değildir. Neyse, arabanın içinde kahvaltı için nereye gitsek muhabbeti yaparken en son Salacak'ta yağmur yüzünden arabada kısılı kaldık. Zaman zaman önceden de vakit geçirdiğim biri olmasına rağmen onu o kadar tanımadığımı her konuşmamızda fark ediyorum. Bana Komşu Çocuğu'nu unutturmuş değil ama şuan için ne benim ne de onun öyle bir gayesi yok zaten. Başta onun ilgisini kullanıyorum gibi hissetmiş olsam da en azından bunun hakkında endişelenmemem gerektiğini kendisi açıkça söyledi. İkimiz de kartlarımızı açık oynuyoruz diyebilirim. Şu noktadan sonra yakın iki arkadaş mı oluruz yoksa bir şeyler denemeye çalışırken elimize yüzümüze mi bulaştırırız bilmiyorum ama zamanla görmüş olacağız artık. 

31 Ocak 2018 Çarşamba

Problemin seni nerede bulduğu belli olmuyor

Dışarıdan yiyecek bir şey söylerken artık gerçek anlamda tiksiniyorum. Dün akşam işten çıktıktan  sonra kendimi çok yorgun hissettiğim için abim ve benim için yemeği dışarıdan söylemeye karar verdim. Fast food ürünleri hayatımızdan eskisi gibi çıkarmaya karar verdiğimiz için ev yemekleri odaklı bir internet araştırmasından sonra abim eve gelmeden önce arayıp ona ne yiyeceğini söyleyip oturduğum semtin çok da uzağında olmayan bir yerden ev yemeği sipariş ettim. Sipariş gelmeden abim geldi ve üstünü değiştirmek için odasına girdi. O sırada ben de yorgun olsam da her gün için rutine oturttuğum çello çalışmama geri döndüm. Bir süre sonra telefonum çaldı ve bir çocuk siparişin geldiğini ama kapıyı açan olmadığını söyledi, ben de kusura bakmayın diyerek koşarak evin kapısını açtım. Siparişleri getiren çocuk apartmana bir şekilde girmiş olduğu için ben kapıyı açar açmaz karşımda belirdi ve beni korkuttu. Başta özür dilerim korkutmak istemezdim falan dedi daha sonra benim ödemeyi yaptığım sırada "evden sesler geliyordu, siz mi çalıyorsunuz? Yalnız mı yaşıyorsunuz?" gibi sorular sormaya başladı. Özellikle yalnız mı yaşıyorsunuz sorusuna cevap vermeden çocuğu geçiştirdim ve kartımı bana vermesini bekledim ama çocuk 1 dakika bile sürmeyecek bir işlemi bir türlü alamadığı için nakit vermeyi teklif ettim. Çocuk da o arada "yok yok internet biraz yavaş" dedi ama bu sefer gerçekten rahatsız edici bir bakış atmaya başladı. Sinirli bir iç çekip nakit ödemeyi tekrar teklif ettim o arada da abime seslenip cüzdanının nerede olduğunu sordum. Abime normalde ismiyle hitap ettiğim için ona o şekilde seslenmiş olmama şaşırsa da yanıma gelip adımın karşısına geçti. Nasıl oluyorsa bir türlü ödeme alınamayan pos cihazı o anda ödeme alabilmeye başladı. Benimle kapının önünde dakikalarca ödeme alamasa da abim gelince anında hızlanıp gitti çocuk. Kapıyı kapatınca abim yemeklere odaklanıp "yemekler sözde senden olacaktı, az kalsın bana kitliyordun" diyerek kendi çapında espri yapmaya başladı. Ben de "çocuk beni rahatsız ettiği için seni çağırdım" dedim. Abim o an sulu yemek kabını yere düşürüp küfür eşliğinde kapıya koştu. Sanki çocuk hala orada olabilirmiş gibi bir anda harekete geçti ama kimse olmayınca bana dönüp bağırmaya başladı neden söylemiyorsun diye. Daha sonra telefonu eline alıp o sipariş verdiğimiz yeri arayıp çocuğu şikayet etmeye başladı. Sinirini atamadığı için bana da sataşmış olsa da en sonunda durup yanına çekti beni iyice ve evde tek olduğum sürece dışarıda yemek söylememi yasakladı... Hayır sanki bu duruma bu bir çözümmüş gibi... Ona tabi yalnız yaşarken de bunun gibi şeylerin başıma geldiğinden bahsetmediğim için sakin duruşumu şok olmama verdi. Aslında bir bilse şoktan değil alışkanlıktan artık tepki vermiyorum böyle tiplere ama nereden ne şekilde bir insan çıkacağı gerçekten belli olmuyor. Sinirlensem, küfürler etsem elime bir şey geçmiyor ama biliyorum ki çocuk kendi telefonuyla beni rahatsız etmeye kalkarsa numarası da elimde var çalıştığı yer de, anında soluğu Çağlayan ya da Kartal adliyesinde alacağım kesin. 

28 Ocak 2018 Pazar

Pazar kahvaltısı

Abisiyle ikiz gibi büyümüş biri olarak bir süredir aslında onu hiç tanımadığımı fark etmeye başladım. Aynı şeyi o da düşünüyor olacak ki bu sabah kahvaltı hazırlarken de kahvaltı ederken de birbirimize kendimizi daha çok açtık. Normalde oturup sohbet eden, ortak arkadaşlarla dışarıda gezen hatta bazı ortamlarda abi kardeş olduğumuz bilinmeden zaman geçiren bir çiftiz ama neredeyse 25 yaşıma geliyor olsam da abim benim kafamdaki adam olmayabiliyor. Günlerdir herhangi bir şey için tartışıyor olmamız değil tabi bunu fark etme sebebim, bu sabah kahvaltıyı birlikte hazırlamaya karar verdiğimiz andan itibaren abim normalde duyduğum istekleri dile getirmedi. İlk olarak benim elim kahveye gitti çünkü liseden beri ben sabahları kahve içerim hatta abim de içerdi benimle birlikte. Bu sabahsa benim elim kahveye onun eliyse çaya gitti. Doğal olarak şaşırdım ve "çay mı çekti canın?" diye sordum. "Yo, ben sabah çay içiyorum ilk, sen içmiyor musun?" diye sordu. Yani birbirimizle ilgili gerçeklere hakim olmayan tek kişi ben değilmişim. Ben her sabah benim hazırladığım kahveyi abimin içtiğini düşünürken o her sabah önce bir bardak çay içer daha sonra benim yaptığım kahveyi içermiş o da ben onun için de hazırladığım içinmiş. Yoksa sabah sabah kahve içmek aklına gelmezmiş ve o da sanıyormuş ki ben de sabah bir çay içtikten sonra ayılmak için kahve içiyormuşum. Oysa ben kalktıktan sonra bir saate yakın bir şey yiyip içemem, içtiğimdeyse kahve içerim. Zorunlu değil tabi ama kendi evimde ilk olarak içtiğim şey kahvedir. Burada ilk karşılıklı bir şaşırdıktan sonra yiyecek bir şeyler hazırlamaya başladık. Yumurtaları dolaptan çıkarıp tam kırmaya yelteniyordum ki bu sefer de "ben aslında löp seviyorum, omlet değil" dedi. 25 yıllık hayatımda ben annemin hiçbir pazar kahvaltısında löp yumurta yaptığını hatırlamıyorum doğrusu ve abim de o şekilde sevebileceğini düşünmemiştim hiç... Dönüp gülerek "bunu annem biliyor mu?" dediğimde "aslında biliyor da kendisi de sen de öyle sevdiğiniz için yapmıyor" dedi. Yani çocuk olayın farkındaymış da ben hiç dikkat etmemişim. Daha sona küçük tavalarda ikimize ayrı ayrı hazırladım yumurtayı ve bu sefer de ben "aslında sen sevmiyorsun diye ben yumurtaya pul biber koymuyordum, bilsem ayrı yapar koyardım" dedim. Konuşma boyu sürekli birbirinden bağımsız bilgiler ortaya atıp "hmm..." dedik durduk birbirimize. Sözde aynı evde yaşıyoruz ama şimdiye fark etmediğimiz küçük büyük birçok şey var. Aslında büyük sadece bir şey vardı ki bunu fark edip dile getiren kişi abimdi. Konu da benim Komşu çocuğuna olan ilgim! İyi çocuk Cha dedi onun için ve sevgilisiyle de kötü olduğunu söyledi. İlgimi reddetmedim ama nereden anladığını sorduğumda yıllardır elime almadığım çelloma nasıl bir anda aşkla bağlandığımı gördüğünü söyledi. Derslere ilk başladığımdan çok daha büyük bir şevkle hareket ettiğimden, evden çıkarken karşı kapıyı izlediğimden bile bahsetti. Yetmedi benim moralimin bozukluğu, dışarıya belli etmemeye çalıştığım halde belli olan depresif halimin sebebini onlar bir akşam içmeye çıktığında kız arkadaşından bahsetmesiyle anlamış. İyi dedim o an ağzından bir şey kaçırmamışsın o kafayla. İhtimal vermezmiş benim ondan hoşlanacağıma, gözünde çok olgun bir kadınmışım ve kendisine bir abla güveni veriyormuşum... Bazen benim de moralimin bozuk olduğunu anlayıp hayatımda biri olduğundan şüpheleniyormuş hatta ama kesinlikle kendisine karşı bir şey hissetmem mümkün değilmiş. Nasıl bu konuya geldiler çok merak ediyorum demek isterdim ama asıl merak ettiğim ben onun gözünde nasıl bu derece büyüdüm. Tamam, çocukça konuşmaları ya da hareketleri olduğunda dalga geçerek bunu dile getiriyorum ya da bir konuda yardım istediğinde elimden geleni yapıyorum ama normal değil mi? Tanıştığımızdan bu yana geçen zamanda bu çocuk nasıl oldu da bu kanılara vardı asıl merak ettiğim konu bu artık. Oysa o bana tek adım atsa ben ona koşmaya hazırdım ne diye beni o kadar uzağa koydu ki?

23 Ocak 2018 Salı

Neler mi oluyor?

Bugün bloga bir bakayım dedim yine uzak kaldım diye ve ne mi gördüm? 10 Gündür yokum ortalarda... Sebebi de çok dile getirmek istemesem de Komşu çocuğu. Çocuğun bir suçu ve bana karşı bir yanlışı yok diye dövmek istiyorum. Kendisinden bir türlü nefret etmeyi başaramadım anlayacağınız. Şu sürede de sürekli kendime ilgilenecek bir şeyler buldum. Bunların başında kitap okumak, film izlemek, koşuya çıkmak -ki son zamanlarda baş gösteren buz gibi havalar yüzünde zatürre olacakmışım gibi geliyor- bir de kendimle oyalanmak oldu. Bunca zaman boyunca kendime "zaten zamanım yok, izleyemem" diyerek almadığım Netflix üyeliğini aldım ve karşıma o anki ruh halime göre ne çıkarsa izler bir haldeyim. Koşu ve yürüyüşlerim plansız olarak yine o anki isteğime göre gelişiyor ki geçen gün üzerimde dar bir elbiseyle 12 km kadar bir yürüyüş yaptım. Bu gidişle toplu taşımayı hayatımdan komple çıkaracağım, bilmiyorum sonu ne olur. En son yaptığımsa yeni makyaj malzemeleri ve yeni saçımı kamuya açmış olmam. Normalde tenim fazla beyaz olduğu için bunu bir şekilde kapatan tonlarda makyajlar yapardım ama şimdi tamamen kendi rengimi ortaya çıkaran şeyler kullanmaya başladım ve saçım da aslında sürekli kestiriyor olsam da normalden biraz daha kısa ve bakır kahveden şarap kızılına girmiş olmuş. Abim rengini çok beğendi ama boyu yüzünden yüzü biraz düştü. Ona göre yakışsa bile yakışmıyormuş kısa saç... Artık o nasıl bir tabirse. Neyse, kısaca çocuğu düşünmeyeceğim diye kendime yapmadığım şey kalmadı. Bu süreçte aslında işle ilgili de hiç iyi duyumlarım olmadı ama bana sorarsanız hiç önemli şeyler değillerdi. Mine'ye hiçbir şey söylemeden önümüzdeki ay için binlerce plan bile yaptım. Konserler olsun, oyunlar olsun birçok şey için biletleri aldım bile ama onun henüz haberi yok. Günleri yaklaşınca kızın yanında bitip "hadi şuraya gidiyoruz, blabla'nın konseri var" diyeceğim. Neyse ki bu tür şeylere açık bir insan da gelip bana "bu nereden çıktı Cha" demez ya da gelmemezlik yapmaz.

Son zamanlarda aynı zamanda annemin eve gelmiyor olmasını dert etmeye başladım. Kadın kilometrelerce uzağımızda ve yalnız... Yanına gideyim desem oradan işe gidip gelmem imkansız gibi bir şey çünkü zaten evden oraya gitmem otobandan yol boşken bile 45-50 dakika falan. Toplu taşımanın oraya son saati zaten diğer yerlerinki gibi saçma. Dün bir aradım ne yapıyor diye kadın anında "tatil yapıyorum Cha, siz olmadan zaman geçiriyorum" diyerek nispet yaptı. Sıkılmıyor musun diye sordum ama sıkılmıyormuş. Oğlunun evi ne hale getirdiğini görse muhtemelen kalpten gider ama. Salonu bir görseniz... Adam gitmiş çamaşır makinesinde çıkan her şeyi askılığa asmak yerine masa, sandalye ve koltuk tepelerine sererek kurutuyor. Aslında bu huy yeni çıktı diyebilirim çünkü geçen gün ilk defa yaptı. Fark etme şeklim de oldukça acınası ama o 12 km yürüdüm dediğim gün var ya, o gün merdivenleri de çıktıktan sonra son bir enerjimle kendimi en yakın koltuğa atmayı düşünüyordum. Kapının önünde ayakkabıları çıkarıp ayaklarımı sürüye sürüye salona kadar geldikten sonra ışığı açmadan kendimi koltuğa attım ve buz gibi bir ıslaklıkla karşı karşıya geldim. Sonra fark ettim ki sadece kafamın altı öyle değil komple bütün vücudumda bir soğukluk var. Kendimi yere yuvarladım kalktım odanın ışığını açtım ve her yere giysi olduğunu gördüm. Akşam akşam sesler yükseldi tabi takdir edersiniz ki. Alışamıyoruz sanırım abimle birbirimize. Annem aramızda nasıl köprü oluyormuş şimdi çok daha iyi anlıyorum.

11 Ocak 2018 Perşembe

Şimdiye kadar yalnız olması bile şaşırtıcı

Ben demiştim değil mi o çocuğu boş bırakmazlar diye. Nasıl bıraksınlar çocuk müziğin bir erkekte hem ciddiyeti hem muhteşemliği gösteren şeklini meslek edinmiş, eli yüzü düzgün, konuşma kibar, düşünceli, ortamlarda sohbeti muhabbeti iyi ve arkadaş canlısı bir çocuk. Tamam böyle anlatınca çok kusursuz gelmiş olabilir kulağa ama kim sevdiğinin kusurlarını görür ya da dile getirir ki? Ben istesem de onun bazı konuştuğu çocukça şeyleri itici bulmuyorum, beni anlamıyor diye onu suçlayamıyorum çünkü kusur benim gözümde onun için var olmayan bir kelime. Ve şimdi bu durumda olan tek kız ben değilim sanırım ki son ders çıkışında bahsetti biraz bir sevgilisi olduğundan. Konuya çok farklı bir yerden girdi belki ama ben o cümleler arasında "kız arkadaşımın..." diye başlayan cümleyi duyduktan sonrası bende yok. O cümlenin devamında ne geldi? O kız kim? Güzel mi? Aynı bölümdeler mi? Adı nedir? Hiç birini ne sordum ne de o anlattıysa da duydum. Yol boyu boş boş gülümseyip onu dinleyebiliyormuş gibi davrandım sadece. Eve nasıl girdim, çelloyu kılıfından çıkarıp standına koydum hiçbir fikrim yok. Kendimi yatağa montla öylece attım sadece. Aklımdan hiçbir şey geçmedi o an. Nasıl olur da bu derece boşluğa düşebildim aklım almıyor ama olabiliyormuş demek böyle şeyler. Demek gerçekten tek damla göz yaşı akıtmadan böyle acıtabiliyormuş sevgi. Şimdiden sonra daha kolay olur her şey diye kendimi avutuyorum. Benim onu sevdiğim gibi o da bir başkasını seviyor ve karşılık alıyor... Aslında onun için mutlu olmam lazım çünkü en azından o mutlu. Daha başka ne isteyebilirim ki?

8 Ocak 2018 Pazartesi

Yeni bir şey olmadı mı olmuyor

Son zamanlarda düşünüyorum da iki haftadır hayatımda anlatacak hiçbir şey nasıl yaşamam? Yıl sonunda artan ve biriken işler üstüne bir de ev işleri yüzünden her yere yetişmeye çalışan ama illa bir yerlerden yarım kalan kişi oldum. Yani en son bıraktığımda da harika bir durumda değildim aslında ama şu son iki hafta gibi de değildim doğrusu. Neyse, en azından kendime gelip "Cha 2018'de blogu mu bırakacaksın? Kalk artık şu yerinden" dedikten sonra bloguma geri döndüm. Kapı kenarlarından Komşu çocuğunu izleyeli iki haftayı biraz geçmiş durumda ve bendeki son durum stabil. Yani duygularımda ne bir artma ne de bir azalma söz konusu. Hayatımın hiçbir noktasında bu derece bir istikrar sağlayamamıştım doğrusu, kendime hayret ediyorum. Yani anlayacağınız o durumla ilgili anlatacak pek bir şey yok. Nefes alsa kendime pay çıkarma durumumu yendim ama bunu kendi hanemde bir tik olarak kutluyorum.

Geçtiğimiz iki haftada hayatımdaki tek anlatmaya değer olay -ki onda da pek bir şey yok- yılbaşı gecesiydi. Normalde yılbaşında dışarıda olmayı sevmem kalabalık vs. yüzünden ama ev ortamı varsa da giderim eğlenceli olsun diye. Tam bu noktada liseden 2 arkadaşın olduğu bir grup, iş yerinden arkadaşlar ve dershane tayfası ayrı ayrı beni yılbaşında eve çağırdı. Hepsi ev olduğu için başta seçmek zordu ama daha sonra Mine'nin de katılacak olmasıyla lise grubuna öncelik vermeye karar verip diğer ikisini pas geçtim. O gün için her şey hazır bir şekilde beklerken Mine'den "Cha ben çıkamıyorum, babam birlikte yılbaşına girmemizi istiyor hatta senin de bizimle olmanı istiyor annen evde yok diye" diyince bende bütün planlar çöktü kaldı. Hani çocukların yanına Mine olmadan gitsem sorun olmaz ama gitmemdeki sebep Mine'ydi, e onun evine gidersem ailesiyle oturmak bir noktadan sonra fazlasıyla sıkıcı olmaya başlayacak derken bir şekilde ikisine de gitmemeyi başardım. Daha sonra diğer iki planı bir gözden geçireyim derken sosyal medya sayesinde onların evde değil de bir yerlere gittiklerini öğrendim. E hal böyle olunca giyindim süslendim ve evde ayaklarımı televizyona doğru uzatıp "ne yapsam acaba" demeye başladım. Tam o anda abim arayıp ne yaptığımı sordu ben de evde tek olduğumu söyledim. Nasıl bir vicdana sahipse 15-20 dakika sonra arabayla kapıdaydı o ve 4 arkadaşı. Tam anlamıyla saplar gecesine bir çiçek gibi kondum anlayacağınız. Sonrasında ne mi oldu? Alkoller alındı sakin bir yerde oturuldu ve içerken siyaset, ekonomi ve daha fazla ekonomi konuştuk. Her yerde renkli havai fişekler patlarken ben "sürekli ithalat sürekli ithalat böyle ülke mi kalkınır" diyerek Türkiye'yi kurtarıyordum düşünün hali. Yine de abimin beni tek bırakmayıp yanına almış olması çok manidar oldu. Bizimle bir süre oturduktan sonra 2-3 saat sevgilisinin yanına kaçması pek hoş bir davranış değildi doğrusu ama yine de beni de düşünmüş olması çok hoşuma gitti doğrusu.