23 Şubat 2015 Pazartesi

Ada -Tracey Garvis Graves-

Aslında elimde yazacak onlarca kitap varken en taze bitirdiğimle başlamak daha doğru olur sanırım. Kitabımız Tracey Garvis Graves'in Türkiye'de çevrilmiş tek kitabı olan Ada. Okuduğum hikayeler olsun kitaplar olsun öğretmen-öğrenci ilişkilerine -gerçekte hiç etik bulmasam da- sardığım söylenebilir ki eğer 3 kitaptan aynı anda bahsetmeyi başarabilirsem Gabriel'in Cehennemi üçlemesini ve Cora Carmack'ın İlk Defa adlı kitabı hakkında da yazmayı düşünüyorum. Ada'nın tam anlamıyla öğretmen-öğrenci ilişkisi olduğunu düşünmenin bana pek doğru gelmediğini söylemem lazım aslında çünkü 3,5 yıl birbirlerinden başka kimseyi görmeyen bir çiftin arasında -ki bunlardan biri ergen- bir şeyler geçmemesi imkansız. Aynı zamanda adaya düşmüşler artık öğretmen-öğrenci mi kalır aralarında? Aralarında bir şey geçmese ya Anna'nın lezbiyen ya da T.J.'in gay olduğunu düşünmeye başlayacaktım ve bence bu düşüncemde oldukça haklıyım. Neyse, tanıtım bültenine gelecek olursak;


Otuzlu yaşlardaki İngilizce Öğretmeni Anna Emerson, Maldivlerdeki bir yazlıkta T.J. Callahan'a özel ders vermesi teklif edildiğinde bir an bile tereddüt etmeden bu yaz işini kabul eder. Kütüphanenin yerine tropik bir adada çalışmayı kim istemez ki? 

Kimse onun fikrini almış olmasa da, T.J.'in şehri terk etmeye hiç niyeti yoktur. On yedi yaşında olan T.J, kanseri daha yeni alt etmiştir. Bu dertlerden kurtulduktan sonra ilk yazını ailesiyle değil, arkadaşlarıyla beraber geçirmek ister. 

Anna ve T.J. Maldivler'deki yazlık eve doğru yola çıkmışken, bindikleri deniz uçağının pilotu kalp krizi geçirir ve uçak köpekbalıklarıyla dolu Hint Okyanusu'na çakılır. Zorlukla kıyısına vardıkları ıssız adada, ilk düşünceleri hayatta kalmaktır. Su, yiyecek, ateş ve barınak bulmak için beraber çalışmak zorunda kalırlar. Günler, haftalara, aylar yıllara dönerken, kazazedeler şiddetli tropik fırtınalar, denizin içindeki tehlikeli canlılar ve T.J.'in kanserinin tekrarlama ihtimali de dâhil birçok sıkıntıyla karşılaşırlar. Ancak en büyük tehlike adada herkesten çok uzakta, iki kişi yaşamaktır. T.J. adada bir doğum günü daha kutlarken, Anna da, yavaşça yetişkinliğe adım atan bu genç adamla yaşamanın eskisi kadar kolay olamayacağını anlamaya başlar. 

~~

Tanıtım bülteninde yazdığı gibi aslında her şey basit bir özel ders ve tatilden başka bir şey değildi. Pilotun kalp krizi geçirmesi, suya çakılma ve karaya çıkma kısımlarını ilk olarak ele almak gerekirse aslında sinyaller oldukça açıktı. Yaşlı ve aşırı kilolu pilot elinden asla bırakmadığı hamburgeriyle karşımıza çıkınca tanıtım bülteni olmadan da anlıyor insan "bu kadar kalpten gider" diye. En başta uçağı suya indirebileceğini sanması ve ana karakterlerimize uyarılar yaptırıp sonrasında kendisinin bile ümidi kesmesi kitabın ilk başlarına hafif bir gerilim vermedi değil hani. Suya çakılma kısmında ise her şey cidden olması gereken gibiydi ve hissettirdi o kısmı diyebilirim. T.J.'in yaşadığı korku, Anna'yı kaybedeceği düşüncesi olması gereken şekildeydi. O kısımda belki en saçma bulacağım daha doğrusu bulduğum yer, okyanusun ortasında akıntıyla ilerleyen iki kişi ki bu insanlar ciddi anlamda yaralı ve kan kaybediyorlar -az ya da çok bu önemli değil- ama köpek balığı yok. Yani aslında var köpek balığı onlar da biliyor ve korkuyor ama onların yanında görünmüyorlar. İşte o noktada biraz saçma buldum ama onun dışında karaya çıkışları ve orada yaşamları olması gereken şekildeydi. 

Karaya çıktıktan sonra asıl hikaye başlamış oldu ve ciddi bir yaşam mücadelesi verdiler. Hani adada bir şeyler bulup yeme çalışmaları, sığınak aramaları, yardım çağrıları hepsi dozundaydı. En başta tedirgin oldum hastalıktan yeni çıkmış T.J. bir anda nasıl adanın efendisi gibi her işe koşabilen bir "adam" olacak şimdi diye ama hepsi zamanla oldu. Ateş yakamadılar, durağan bir gölden su içip zehirlendiler, besinsizlikten hasta oldular ve daha birçok şey. Aslında bir yerde sanki onlara yardım eden biri varmış gibi akıntının onlara getirdiği bazı eşyaları (T.J.'in sırt çantası ve Anna'nın bavulu) onlara oldukça yardımcı oldu. 

Kitapta en hoşuma giden şeylerden biri adada buldukları ve yemedikleri tavuğu sahiplenip aynı bir ev hayvanıymış gibi ona bakmaları oldu. T.J.'in hastalığında ya da normal günlerde Anna'ya gerçekten arkadaş oldu ve bu gerçekten çok şirindi. Anlayacağınız tavuk diyip geçmemek gerek ıssız bir adada en yakın arkadaşınız olabilecek bir hayvan kendisi.

Adadan kurtuluşları -ki bunun nasıl olduğunu söylemek pek doğru gelmedi bana- ve sonrasında halkın tepkisi, yaşanılan olaylar hem sinir bozucu hem de haklı geldi. Yani 30larında bir kadın ve 17sinde bir ergen var ortada sonuçta ki aralarında cinsel bir şeyler olduğu açık. Halkın bu durumu yadırgaması bence oldukça doğal çünkü kimse onlar için empati kurmuyor ve onların gördüğü tek şey "öğretmen genç öğrencisini ayartıp onu istismar etmiş" gibi sinir bozucu şeyler. Kimsenin düşünmediği ise 3,5 yıl sadece birbirlerine sahip olan bir çift ve onlar için yaş artık önemli değil. T.J. bile yaşam şartlarından kaynaklı olgun bir çocuktu ama buna kimse aldırış etmedi tabi.

Karakterler, mekanlar ve olay anlatımları bence oldukça başarılı bir kitaptı Ada. Diliyle ilgili belki bazılarınızın sorun yapacağı şey her bölüm başka birinin ağzından anlatılması olabilir. Başta beni de rahatsız etmiş olsa da özellikle adada var olan iki karakterin de beyninde olmak oldukça iyi göründü bana. Tabi ilahi bakış açısıyla bu iş çözülebilirdi ama yazarımız kahraman anlatıcıyı sevmiş ve istemişse bize laf düşmez.

Ben kitabı beğendim ki zaman ayırıp şöyle bir yazı yazmamdan da anlamışsınızdır zaten. Oldukça hoş zaman geçirmeli, şu soğuk havalarda tropikal sıcaklarla içinizi ısınmaya zorlayan denizi güneşi bol bir kitap.


2 yorum:

  1. Karlı kış günlerinde iç ısıtacak bir kitaba benziyor... Teşekkürler... Sevgiler...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok iç ısıtacak yummuş yummuş bir kitap olmasa da sicaklardan ve denizden sürekli bahsetmesi olaylar soğuk havalarda bana yazı hatırlattı :D

      Sil